20 Kasım 2013 Çarşamba

Y.G.

Mevsim baharın sonuydu
Hayat, kukla sanatçısı
Etrafta görünmez ipler
O nereye götürürse orada
O ne yap derse onu yapmakta
Geçti gitti günler
Kendini bilemeden
Hızlı, bir o kadar da heyecanlı
Akıllara gelmeyenler oldu
Olmaz denilenler oldu belki de
Zaman dendi sonra
Ona bırakıldı her şey
O gösterecek
Yürek fısıldadı
Umut dedi, yeşertti
Olur dendi bu sefer
Yürek fısıldadı tekrar
Sev dedi, hem de çok...


17 Kasım 2013 Pazar

Gidişat

    İsyanım var bu aralar... Haksızlıklara, söylenmeyenlere, söyletenlere, yapılmayanlara, kendini bilmezlere, gelmişlere, geçmişlere... İsyanım var her şeyde.

Neden mi? Mesela; ormanlar yok oluyor en basitinden. Hem de yok yere. Sırf bir yol açma uğruna. Yol açılacak açılmasına da, yol açma için kesilen ağaçlar yeterli gelmeyecek. O yolun etrafına petrol ofisi açılacak, ev yapılacak, ofis yapılacak. Hepsi için yer gerekecek. Her geçen gün daha fazla ağaç gidecek. Sorun ağaç değil sadece, ağaç bir misal. Bize küçüklüğümüzden beri öğretilen "çevreni koru" anlayışı yerini "çevreni sat ve kirlet" anlayışına bırakacak, hatta bıraktı.

Başka bir örnek; geçenler de bir yazı gördüm. Suriye-Nusaybin arasına duvar örüyorlarmış. Be arkadaş! Bunca zaman bir sorun olmayan sınırda ne oldu da birden bir sınır çekme telaşı başladı. Amaç kaçağı, yasadışılığı önlemek mi? Yoksa bunları devlet denetimli yapmak mı? Şu an da dünyaya bakacak olursak duvarla örülmüş sınırlar nerede kaldı. Yurtdışında bir mekanın bir yarısı başka bir ülke de, diğer yarısı ise başka. Buraya da duvar örülebilir. Neden duvar örülür? Amaç insanları korumak mı? (ki bu duvar örülerek sağlanır mı?)(belki buraya bakmak istersiniz: http://www.sabah.com.tr/fotohaber/dunya/dunyanin-en-garip-sinirlari/39320 )

Diğer örnek ise havaalanları mesela. Artık günümüzde uçakla seyahat etmeyen kalmadı. İnternetten, çevremizden hepimiz duymuşuzdur havaalanındaki yiyeceklerin pahalılığını, buna olan şikayetlerini, çok erken yola çıkmalarını (2 saat önceden yapılacak check-in için 3 saat önceden yola çıkmak gibi. ), uçuş saatindeki ani iptalleri. Bu duruma itirazını (isyanını) yazan, çizen de çokça olmuş gördüğüm kadarıyla. Ama yapılması gerekenlerden bir tanesi de sadece söylemeyip bir de resmi yollardan sesini duyurmak olmalıdır. Bu linkte havaalanında yaşadığınız sıkıntılarınızı şikayet edebileceğiniz bir site bulunuyor.

Bu liste böyle uzayıp gider. Amaç yeter ki bir şeyleri şikayet etmek olsun. Yapmak gereken çözüm üretmek olmalı, olmuyorsa elindeki olanaklara göre doğru yolda çaba harcanmalı. Ama hiç bir şekilde böyle olmamalı... İnsanlar böyle isyan etmemeli... İsyan varsa neden diye sorulup çözüm üretilmeli.  Nazım'ın dediği gibi

"Ben yanmazsam
 Sen yanmazsan
 Biz yanmazsak
 Nasıl çıkarız
 Karanlıktan aydınlığa..."

                                  N.H.R.






  

24 Ekim 2013 Perşembe

Eski Günler



   Çok uzun zaman önceymiş. Hayat bir başka, hava bir başka, ekmek bir başka, çay bir başkaymış... İnsanlar daha bir başkaymış. O özlenen eski günler varmış o zamanlar. Zaman daha bir yavaşmış orada ve insanlar daha uzun yaşarmış. Ağrı, hastalık nedir bilmezlermiş. Gerçekten bilmezlermiş, kimse ayakta atlattıkları bazı ağrıların hastalık olduğunu kimse söylememiş onlara çünkü. Yaşamak için yaşamıyormuş bu eskiler. Birlik, beraberlik, aile ve sevilenler için yaşanılırmış, kendi için değil. Bilmezlermiş çünkü onlar bencillik ne demek. Aileler gerçek birer aile, birlik ve beraberlikler gerçekmiş. O zamanlar sevmeler de gerçek sevmelermiş. Kolayca söylenemezmiş yürekten geçenler, kolayca sevgi belli edilmezmiş. Sevildi mi tam sevilirmiş... Eskilerde ne varmış, nasılmış hep merak edilir sonraki yeni nesil tarafından. Gerçi şimdiki nesil pek meraklı değil geçmişe, geçmişte olanlara..

   Her şeyin bir kolayı var şimdi. Aklımıza ne gelirse her şeyin kolayını yapmışlar işte. Her şey kolay olunca kolay olmuş sevmeler, birliktelikler, beraberlikler... Kolay olunca elde kıymeti kalmamış. Ne de olsa elde etmek için çaba sarf edilmemiş. Eski zamanlardaki gibi değilmiş. Gözden çıkarması kolay her şeyi, şimdi. Ne bir damla göz yaşına inanan var ne de elinden gerçekten tutana. 

   Biz, eskilerde yaşayanlar yad ederiz arada o zamanları. Müziğimiz belki de alaturkadır sırf bu yüzden. Belki birazda eski gelenekleri devam ettirmek istemeler bundandır. Biz gerçeğin peşinde olanlar, yaşarız o zamanlarda. O eski zamanlarda... Etrafımıza bizim gibi insanları toplarız. Birlikte küçük bir eski dünya kurarız kendimize. Tıpkı eski zamanlardaki gibi gerçekten yaşarız, severiz, seviliriz. Biz eskilerde kalanlar kaybetmeyiz birbirimizi. Gönülden koparak, severek, samimi yaparız, önümüze ne iş çıkarsa. Severiz tıpkı eski günlerdeki gibi. Bizler öyle kolay sevemeyiz. Ama sevdik mi de tam severiz. Öyle kırık bardaktan suyun çabucak aktığı gibi akıp gitmez sevgimiz içimizden. Sırf bu yüzden unutamayız ya zaten eski günleri.. Bir sızı olur yürekte... Sırf bu yüzden ararız saf ve iyilik dolu sevgiyi. 


   

20 Ekim 2013 Pazar

garip

Garip her şey garip
Garip
Yaşanmışlıklar, yaşanıyor ve yaşanacak olanlar
Her şeyin bir ilki olur demişler de
Her şeyin bir garipliği olur dememişler
İlkler her zaman garip değil midir
Bilinmemezlik garipleştirir onları
Gariptir onlar
Hani garip bir çocuk misali
Ne yapacağı ne diyeceği belli olmayan
Ne desen ne yapsan kar etmeyen

Gariplikte öyle bir hal alır ki insan
Ne geri gidersin ne de ileri
İleri gitsen başka dert
Geri gitsen başka
Cesareti olup ileri gideni
Bir heyecan kaplar
Daha önce hiç bilmediği
Görmediği, duymadığı
Bin bir aleme dalar
Bedeniyle ruhuyla
İlerisi karanlıktır 
Belki de aydınlık
Ama bir şey vardır illa
Korkup geri giden de
Hep merak eder
İlerde ne vardı
Aydınlık mı karanlık mı
Ama yenilmiştir o garipliğe
Gariplik alt etmiştir onu
Geri giden garip hissetmez çünkü

Gariplik var her daim
Bilinmezliğin garipliği
Sarar etrafı
Hava misali



6 Ekim 2013 Pazar

Uzaklardasın Şimdi

Uzaklardasın şimdi
Ne dokunabilirim
Ne de görebilirim seni
Anca konuşurum
Sesimin çıktığı kadar
Haykırırcasına
Kelimelerim dokunur
Yüreğin görebilir anca beni

Uzaklardasın şimdi
Ne anlatabilirim derdimi
Ne de ağlayabilirim omzunda
Anca sarılırım hatıralara
Hatırladığım kadar
Bırakmayacakmışcasına
Rüzgar anlatır
Yağmur ağlar benim yerime

Uzaklardasın şimdi
Gidilse gidilemeyen
Aransa bulunamayan

Bakarsan gökyüzüne
Dinlersen rüzgarı
Hissedersen yağmuru
Hatırlarsan hatıraları
Ben yanındayımdır işte

Sana bakıp yine
Dolmuştur gözlerim
İçten içe hıçkırarak
Yazıyorumdur
Doğumunu kutlayan
İyi ki doğdun diyen
En içten dileklerimi

Doğum günün kutlu, mutlu, gönlünce olsun
Canım Buketime ...

2 Ekim 2013 Çarşamba

insana kıssa'dan hisse

    İnsan denen varlık ne garip. Kimisi içten, cana yakın samimi ne derseniz işte kimisi de kinci, patavatsız, kurnaz vs. Tabi hayatta kötülükler olmalı ki iyilikler ortaya çıksın. Ya da şöyle denebilir beyaz en fazla siyahın yanında belli olur (iş yerinde konuşulan felsefik bir muhabbetten çalıntıdır bu cümle). Kim, ne amaçla yanınıza yanaşır, yüzünüze güler bilemezsiniz. Sadece inanmak istersiniz her şeyin amacının iyilik olduğuna. Ama arka planda da düşünmeden edemezsiniz "altından ne çıkacak bakalım" diye. Ben hiç böyle düşünenlerden olmak istemedim. Halen daha bir kötü olayla, sözle karşılaştığımda olaya iyi tarafından bakmaya çalışırım. Bu alışkanlığımı uzun yıllar önce kazandım sanırım. Mecburiyetten.. İnsan vücudu o kadar mükemmel ki kendine zarar vermemek için ne gerekirse onu yapar. İşte artık bana ne yaptıysa olaya, söze kısacası insanların yaptıklarına ilk başta art niyetsiz, iyi niyetli varsayıp karşılık veririm.

   Pozitif insan az gördüm etrafımda. Hani baktığınızda içinizdeki sıkıntılar gider. Bir hayat enerjisi gelir ya bilinmeyen bir yerden. İşte öyle insanlar az kadı bence. Bana da "pozitif birisin. Sen geldin mi sıkıntım bir an da olsa gidiyor. Hep böyle kal." dediler. Bir iki insandan daha duyunca bende mi acaba onlardanım dedim. Oysa içimde kapatılmış bir fincanın dibinde bolca bir telve kalır da için sıkkın denir ya, işte kapkara öyle. Baktım da yazdığım başka yazılara. Çoğu iç karartıcı şeyler, belki de saçma. Ne bileyim.. 

   Bugün fark ettim ki. Yaşamın tadı-tuzu biz ne kadar katarsak o kadar. Bilinmezlikte çok etrafta. Zeka küpündeki gibi mesela. Neyi nasıl çevirsem de şu yüzü tamamlasam. Bilinmiyor yapılacak hamleler. Deneme ve yanılma işi bir nevi. Hayat deneyimlerden ibaret diye bundan dolayı deniliyor sanırım. Ancak bir nevi de bulaşıcı hastalık bence. Bulaşmış hepimize bu illet. Kendini yaşanmaya bağımlı etmiş bizleri. Kimisi de bağlanamamış bir türlü. Sonbaharda yaprakların ağacın dalından düşüp öldüğü gibi o ilk ve son bağını da koparmak istemiş. Bu insanlar anlayamamışlar bence hayatı. Çok ciddiye almışlar çünkü. Tamam yeri geldi mi sinirlenmeyin de demiyorum ama çokta ciddiye almayın her şeyi diyorum. Bunu diyorum da ben de tam yapamıyorum. Mesela çok çabuk yüzüm kızarır benim. Siz de aynı ortamda olsanız bunda utanılacak ne var dersiniz. Ama söylenenleri çok ciddiye alıp ince düşünmekten hep bu kızarmalar. Ne zaman aldırmadın işte o zaman kafan rahat, için rahat. Mutlu ve huzurlu bir yaşam seni bekler. 

    Gülmek çok önemli. Öyle yapmacık değil. Dişin yamuk olsa da hatta ağzında dişin olmasa da güleceksin hem de en içten şekilde. Bir de samimiyet. Neysen o olmalısın. Mesela konuşmak istemediğin birine işim var demek yerine bugün fazla konuşmak istemiyorum diyebilmeli bir insan. Niyet önemli olduktan sonra ters bir cümle olarak algılanmaz bence. Sırf karşıdaki kırılmasın diye en ufak bir şeyde bile kendine set kurmak gereksiz bir uğraş. İçinden geçen gerçek duyguları söylemeden dolambaçlı yollardan birine bir dert anlatmak ne zor bunu en iyi başına gelenler anlar (ama sanırım en iyi kadınlar anlar). Neyse işte anladın sen ne demeye çalıştığımı.

    Bir kitap okumak lazım, ayda bir kez en az. Bak bu da çok önemli. Unutulan duygular yeniden depreşir içinde belki. Bir farklı bakarsın hayata belki de. Ama eskisinden çok daha iyi olursun. Sonra, sonra...Sonra da bir şeyler yap yeteneklerin neyse. Yaz, çiz, boya, çal...ne yapabiliyorsan yap bir tanesini. Bu da sana kendinin farkında olabilmeni sağlar, hatta fark edilmeni.

Yine saçmalamaya başladık ya hadi bakalım. Olacak, olacak her şey zamanla. Tüm güzellikler bizim olacak.
Saygılar...




takke

İnternette gezinirken bir yazı gördüm hoşuma gitti. Yazı da şuydu;

* Konuşmadan önce dinleyin.
* Yazmadan önce düşünün.
* Harcamadan önce kazanın.
* Dua etmeden önce bağışlayın.
* İncitmeden önce hissedin.
* Nefret etmeden önce sevin.
* Vazgeçmeden önce çabalayın.
* Ölmeden önce yaşayın.
Hayat budur. Onu hissedin, onu yaşayın ve ondan hoşnut olun.

~William Shakespeare~

Şimdi bir düşünelim. Hangimiz bu yazılan kuralları harfi harfine yerine getirip hayatta mutlu olabiliyor, ki hayatın mutlu olma kurallarının bu olduğunu varsayalım. Bence bunu tam anlamıyla yapabilen yoktur. Bu nedenle bir hata işlendiyse bunun karşılıklı yapıldığını akıldan çıkarmamak gerekir. Ama her şeyin bir başlangıcı olduğu gibi kötülüklerin ve iyiliklerin de bir başlangıcı vardır. Kötülüğü başlatan karşısındakinden daha kötü, iyiliği başlatan ise daha iyi.

Benim tavırlarımdan hoşlanmayan birini anlarım. Ama bunu dile getirip söylemek yerine gizleyenlerden nefret ederim. Daha ergenlik zamanımızda, herkesin yaptığı gibi, bazı şeylere gülüp geçmek yerine kendimizin haklı gördüğümüz yanlarını bas bas bağırırdık. Karşıdakinin yaptığı hataları görmesi ve düzelmesi için biraz asi bir yol seçerdik. Ama şimdi büyüdük. Söylemek yerine karşı tarafından takkesini önüne koyup düşünüp anlamasını bekler olduk. Acaba böyle dersem ne der ya da böyle yaparsam ne olur diye.Ne benden nefret edenlerin yüzüme gelip söyleyemediklerini isim vermeden değişik mecralarda yazanlar canımı sıkar, ki böyle insanlar genelde psikolojisi bozuk, hatayı devamlı karşıda gören, içten fesat, kıskanç ve kincidirler, ne de söyledikleri o anlamsız sözleri.

Lise de bir fizik hocamın sözünü hiç unutmam. "Ben alınmam arkadaşlar ne derseniz deyin ya da ne düşünürseniz. Ben sinirlerimi üniversitede aldırdım.  " Aynen bu hocam gibi bende sinirlerimi aldırdım. Kimseye kendinizi anlatamazsınız. Siz ne derseniz deyin ya da nasıl davranırsanız davranın o insanın düşüncelerini değiştirmek çok zordur. Ben de bunu deneyimlerimden anladım. Artık uğraşmıyorum.
Seni sen olduğun için sevmeyen, işine gelince yüzüne gülüp ardından içinden kıskanan insan(lar)dan bıktım.

Üstüne alınan(lar) takkeyi önüne alıp düşünedursun, ben yolumdayım arkadaş!







1 Ekim 2013 Salı

Olmayacakmışsın Gibi


Geceler sessiz
Geceler virane her yerde
Bitmez elem
Çıkmaz akıldan bir türlü
Akıllara gelir olmadık yerde
Olmaz düşünceler

Zaman fısıldar yüreklere
Nasıl becerir nasıl yapar
Bilinmez..
Ama yapar işte
Hatırlatır her şeyi bazen
Hüzün çöker en olmadık
En istenmeyen yere
Yüreğin taa ortasına

Yıllar kum misali
Öyle çok ve öyle güzeller
Ama her güzel gibi
Sahiplendirmez kendini
Senin olsun istersin de
Olmaz bir türlü
Yıllara nankör demeli
Yaşatmaz kendini

Akıp giden su misali
Hayat dediğimiz
Kısa, hiç olmamış
Yara, hiç sancısız
Hissettirmez kendini
Sinsi yılan
Çeker içine kuyu misali
Dipsiz, karanlık

Göz görmez
Kulak işitmez
El bilmez teni
Titremez burnun direği
Dillenmez
O tatlı diller
Ve bazen de zehir
Sadece hayaller kalır elde
Bir kuş misali o da
Uçar zamanı gelince

Ne kalır geride?
Virane, bozguna uğramış
Kendini bırakmış
Bir sen ya da bir ben kalır

Bugün canı sıkkın bu adamın
Konuşmaz
Susar
Cenaze uğurlarmış gibi
Oysa susmak için erken der
İçinden paramparça olsa da
Belli etmez
Neye canı sıkkın onu da bilmez ya
Neyse...

Durmak taşın işi
Susmaksa sessizliğin
Peki senin işin ne bu hayatta?
Durmak mı? Susmak mı?
Yoksa her şeye rağmen
Yine de bırakmamak mı ipin ucunu
Bırakmamak ve sıkıca tutmak mı

Şimdi kapat gözlerini
Ve düşle nerede
Nasıl olmak istiyorsan
Derininden bir nefes al sonra
Gözlerinden bir damla düşsün
Ağla
Doğduğun gün gibi
Aksın yanaklarından
İz bıraksın yüreğindekiler misali
Aksın her şey içinden o damlalarla
Aksın köşe de bucakta ne varsa
Aç gözlerini sonra
Hiç olmamış
Olmayacakmışsın gibi...



10 Ağustos 2013 Cumartesi

Ardından Her Şeyin


Dost uğrunda ölmek kolay da
Uğrunda ölünecek dostu bulmak zor derler
Ben bir dost bulmuştum kendime 
Hatırlar mısın omzumda ağladığın o günleri
Hatırlar mısın verdiğin sözü bana
Hatırlar mısın üzgün olduğunda yanındaki varlığımı
Hatırlar mısın yaşamak her şeye rağmen güzel dediğimi
Ve yine hatırlar mısın sana yazdığım şiirimi
Üzülme demiştim sana 
Üzülünce bende üzülürüm diye
Bakma demiştim sana zarar verenlere
Elbet onlar da çeker cezasını demiştim
Dayanmanı istedim hayata tüm zorluklara rağmen 
Sen benim ince yüreklimdin
İnceydin çünkü bilirdin her şeyin en ince yerini
Nereden kopar bilirdin bazı şeylerin
İnceydin çünkü düşünürdün başkaları ne der
Ki bu devirde artık kimse düşünmez oldu bu soruyu
Herkes beni bilemezken daha henüz
Sen asla hakkımda yanlış düşünmezdin
Kalbin benim iyiliğimi de isterdi sadece kendi iyiliğini değil
Sen beni ben olduğum için severdin
Evet bu sendin benim gözümde
Ama aşk gibi işte dostlukta
Göremedim dostumun kötü yanlarını
Sonra da bir baktım ki meğer ben safmışım
Kendimi çok yanlış anlatmışım meğer
Meğer bilmezmiş kıymetimi
Yaptığım onca fedakarlığı görmezmiş, göremezmiş
Bir kahvenin kırk yıl hatırı var demişler atalarımız
Kaldı mı bizde kırk yılın hatırı hiç
Konuşmak kolay rahatsızlıklarını
Ama zor olan kırmadan yapabilmek bazı şeyleri
Kırmadan ve hatta incitmeden

Yanlış anlaşılmak bu olsa gerek
İkimizde de olmuş bir yanlışlık
Yanlış anlatmışsın bana kendini
Dedim ya bilememişim seni
Bense neysem oydum aslında
Ne olmam gerekiyorsa o
Biraz sert olmalıydım herkese karşı
Yeri geldiğinde beni ezemesinler diye
Yaşadığım onca ezilmeye rağmen
Biraz ters davranmalıydım
Yeri geldiğinde bana ters davranılmasın diye
Onca ters davranış görmeme rağmen
Ve evet seviyordum seni
Bir babanın bir çocuğunu sevdiği gibi
İnceden, derinden
Kızıyor gibi gözüküp aslında kendine kızan türden
Ahhh!
Yoruldum kendimi anlatmaktan
Ve yoruldum yanlış anlaşılmalardan
Artık söylemem tek bir kelime
Ardıma bakmam bir kere
Beni ben olarak sevmedikten sonra
Neye yarar yüzüme gülmüşsün arkadaşım demişsin..
Ya da demişsin senin dostunum
Önemli olan benim dostum olman değildi ki
Önemli olan benim senin dostum olmamdı
Ya boşuna dememişler
Dostunun dostu vardır diye
Ki o dost sen değilsindir
Neyse öyle ya da böyle akar köprünün altından sular
Akar tıpkı gözyaşlarım misali
Ama ne bir çağlayan gibi ne de bir şelale
Tıpkı ince bir sızı misali yüreğimde
Açar yol kendine en derine doğru yüreğimin
Ama her şerde vardır bir hayır
Bana da verdin en büyük dersi
Hem de en unutulmazından

Hatırlar mısın bilmem ama ağlarken parçalandı yüreğim
Her gözyaşım da bir parçamı daha kopardım yüreğimin
Ki o parçalarda sen vardın
Senin bana verdiğin her şey
Benim için ifade ettiğin her şey
Ne zamandır hiç böyle olmamıştım
Arkamdan hançerlenmiş gibi hissettim
Nasıl bir duyguydu bilir misin?
Belki bu yazıdan sonra bilirsin
Ama ben deyim sana
Öyle bir acı ki
Sanki bir parçanı alıyorlar senden
Öyle bir acı ki neden böyle oldu diye kendine kızarsın
Öyle bir duygu ki kızamazsın dostum dediğine
Ve sen bilmezsin neden ağladığımı
Kime ve neye kızıp ağladığımı, o hayal kırıklığımı
Her şey yolundaymış gibi davranmandı beni asıl üzen
Yanımda mutluymuşsun gibi davranmandı belki de
Ama ne zormuş ihanete karşı göğüs germek
Ve senin yaptığın gibi hiç bir şey olmamış gibi davranmak

Düşmanından değil dostundan kötülük görmek böyle bir şey olsa gerek
Ama ben yine de her zaman dostum bildim seni
Her halinle kabul ettim olması gerektiği gibi
Kalbimi açtım acıdığında
Paylaştım her şeyimi acısıyla tatlısıyla
Ama bir tek bunu paylaşmadım, paylaşamadım
Ne de olsa bu da geçmişte kalacak
Ve gülüp geçecektik yaptıklarımıza
Belki de en güzel intikamdır sana kötü davranana iyi davranmak
En zor anında yanında olmak ve yardım etmek

Son sözümdür bu sana ve o güne dair olanlara
Mutluydum senle bir zamanlar
Ama ben sevmem ey dost
Yüzüne gülüp içinden fesatlık yapanları
Sevmem yaptığın iyilikleri inkar edenleri
Sevmem beni çıkarı için sevenleri
Sevmem hakkımdaki kötü düşünceleri

Ve evet aldatıldım hem de en hakikisinden
O gün bitti her şey sana dair
Bitti
Her mutlu şey gibi...



özgürce

İçim çalkalandı durdu deniz misali,
Sanki çıkmak ister gibi çırpındı durdu yüreğim,
Bakmaz ardına gitmek ister,
Gitmek ve uzaklaşmak oralardan
Hür olmak ister, uçsuz bucaksız
Gitmek ister bilinmeyen diyarlara
Arar durur bilinmezi
Etrafına bakmaz uçar sadece
Rüzgarı hisseder kanatlarında
Özgürüm der kendince
Özgür olduğunu sanır aslında
Kalbim götürür uzaklara beni
Bilmediğim diyarlara
Kavuşurum belki de o sonsuz sevgiye
Sonsuz sadakate ve sahipliğe
Kendime bir yurt edinirim belki de
Belki de oradan da uçar giderim
Yüreğim nereye götürürse
Nereye gitmek isterse



Öylesine


Sanırım bu aralar çok yorgunum, fazla çalışmak, yapılacak tonlarca iş, gelecek kaygısı ve daha fazlası. Bazen diyorum bırak ne hali varsa görsün her şey olacağına varır sonra durup diyorum kendime neyin var senin kendine gel nerede görülmüş çalışmayana ekmek verildiği.
  Şu an bu yazıya başlamamın nedeni belki de sıkıntıdandır, belki de geç yatmaya alışmaktandır. Ama yazarak da dertleşebilenlerdenim bende. Belki burada uzun, alakasız, boş bir yazı yazarak sadece yazı yazmış olacağım. Ama yazmış olacağım içimdekileri, üstü kapalı ya da net.
  Yazacağım neden kırıldığımı, geçmişte çok daha farklı davransaydım her şeyin daha farklı olacağını. Şu an ki halimden daha mı iyi olurdu yoksa daha mı kötü bilinmez. Ama bilinen bir şey var ki o da her şeyin tam da olması gereken an da olduğu. Sabrım bundandır. Bundandır gördüğüm eziyetlerin geçip gideceğine inancım.
  Yapmaya çalışmak, çabalamak belki de boş yere. Sırf kendini kanıtlamak, bende yapabiliyorum demek için. Görmezler ya sizin çabanızı hiçe sayarlar ya öyle üzgün hissediyorum bugün. Keşke yapabilsem her şeyi diyorum, her şey istediğim gibi olsa diyorum ama olmuyor işte. Ben çok istedim mi olmaz zaten, aslında hiç istemediğim olur.
  Hayat sürprizlerle dolu, çok güzel yaşamak derken bir gün hayat ne kötü, yaşanmaz diyoruz bazen. Bırakıp gitmek istiyoruz sırf bu kararsızlık yüzünden. Ne olacaksa olsun diyoruz kendimize, olsun ve bitsin artık. İstemiyorum sürpriz falan. İstediğim sadece mutlu, huzurlu sağlıklı bir yaşam. Ve belki de yapabilirsem yardım etmek insanlara, katkı vermek bir şeylere, adını duyurmak, böyle biri vardı dedirtmek aslında.
  Her neyse yine saçmaladım işte
  Olmadı bu sefer yine istediklerim
  Ve olmayacak belki de bir daha istediklerim
   Bir son bulacak her  şey
   Bir tek  adımız kalacak
   Akıllarda ta en kuytularda

25 Haziran 2013 Salı

Mezunumda mezunum

    Hazır mezun olmuşken 4 yıl boyunca yaşadıklarımı hoş bir sohbetle sizlere anlatmak istedim.

Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi'ne gelişim tamamen şans eseriydi (ki bu durum Çanakkale'ye gelenlerin %90'ın da böyledir). Ne de olsa bu kadar puan almadım gelmez deyip yazdığım tercih bana her zaman gidip görmek isteyipte göremediğim Çanakkale'nin kapılarını bana açtı. Beklediğim İstanbul gibi kocaman bir şehirken küçük bir şehir çıkması beni şaşırtmıştı ama ne de olsa bende Fethiye'den geldiğim için şehre ısınmak çok zamanımı almadı. Çanakkale'ye gelenler bilirler her yere yürüyerek gidebileceğiniz, havası temiz bir şehir.

    İlk senemde hafızama kazınan ders tartışmasız Algoritma dersidir. Her hafta sınav olup 90'lara 100'lere alışmış ve liseden yeni çıkmış biri olarak sınavlardan 1 almak acı vericiydi. (bir ya da iki kere 100 almışlığımda yok değil şimdi ama pek göze batmıyorlardı :) ) İkinci sınıftaysa yok ödev yetiştireyim, yok proje derken geçip gitti. Ama bu koşuşturmaca öyle hoştu ki. Bir gün yurttan çıkmasam kendime hayret edip, yapılacak kesin bir şey vardı ve ben onu unuttum derdim. Bu iki seneye zor diyen ben üçüncü sınıfa tahmin edersiniz ki yok artık, bu kadar da zor olamaz dedim. Ama anladım ki son sınıf onun kat be kat daha zoruymuş. O yüzden şimdi "son sınıf olmak nasıl bir duygu" diyenlere "şimdi zamanınız varken gezin dolaşın bizim gibi yapmayın sonra ne İntepe'yi ne Güzelyalı'yı ne de Bozcaada'yı görebilirsiniz" dedim. İnanmayacaksınız belki de, ki bunu duyanların çoğu başta inanamadı, İntepe'yi son sınıf bitti öyle görebildim. Yani bizim için bir yeni kordon bir çarşıya gidip gelmek yetiyordu. Her neyse üçüncü sınıf geçmişte gezememenin pişmanlığının yanında daha fazladan ne öğrenebilirim ile geçen bir sene olmuştu. Son sınıf ise gerçekten anlatılmaz yaşanır. İnsanın gözü artık etrafı görmek yerine sadece şu dersleri, projeleri vereyim, şu çeviriyi yapıp sunumu yapayımla geçiyor. Ama bir yandan da gidiyorum sevdiklerimle daha fazla vakit geçirmeliyim diyor insan. Her şeye bir gün bu yollardan geçemeyeceğim, bir daha bu musluktan su içemeyeceğim, bir daha bu boğazı göremeyeceğim, bir daha bu insanları göremeyeceğim gözüyle bakar hale geldim.

    Ben Çanakkale sevdalısı oldum çıktım bu son dört yılda. Karşıma çıkan insanlardan mıdır, havasından suyundan mıdır bilinmez kanım ısındı bu Çanakkale'ye. Eski evlere baktığımızda bu evde neler neler yaşanmıştır deriz ya, bende her taşına baktığımda bu şehrin neler neler yaşadım buralarda diyorum. Ne de çok güldüm, eğlendim, sevindim. Hatırlananlar hep güzel anılar...
    Mezun olduğuma sevinip buradan ayrılacağıma üzülüyorum. Her ayrılış bir kavuşma. Buradan ayrılıp evime kavuşacağım.
    Aklıma şunu da anlatayım, bunu da anlatayım diye çok şey geliyor ama buraya yazmakla bitmez. Dilime o kadar şey geliyor ki söyleyipte yazamıyorum buraya.
    Neyse gidiyorum Çanakkale'den dediysem temelli gitmiyorum. Geri gelmek için bir çok nedenim var buraya. Fırsat buldukça geleceğim, hasret gidereceğim bir güzel, sonra geri döneceğim.

    Veda etmek her zaman benim için çok zor olsa da şimdilik veda ediyorum Çanakkale'ye.

    Bu şarkıyla yazımı sonlandırmak isterim http://www.youtube.com/watch?v=KRf89saSIco

Hoşça Kalın :)


25 Mayıs 2013 Cumartesi

Veda

Bir merhabayla başladı her şey
Bundan tam 4 yıl önce
Şimdi ise bir hoşçakal demeye varmıyor bu dil
Gönül özlem çekiyor şimdiden geçmişe
Yad ediyor, istemeden, durduk yere
Konuşurken ondan bundan bir bakıyorum
Onca yıl bir kelebek ömrü misali
Habersiz, kısacık geçip gitmiş

Bir merhaba ve hoşçakal arasına
Ne de çok şey sığar aslında
Keşke daha önceden tanısaydım dediğin insanlar tanırsın
Görmediğin yerler görürsün onların gözünden
Bilmediğin çok şey olduğunu öğrenirsin belki de
Öğrenirsin sevmeyi, saymayı ve daha nicesini

Her şeyin en güzel yeri
En sonu belki de
Bitmesin istersin ama
Olmaz bir türlü
Burkulur yürek
Bıçak saplanırcasına acır
Ama geçmiştir zaman
Köprüler görmüştür
Tuzlusunu da tatlısını da suların
Solmuştur yapraklar
Körelmiştir gözler
Tutmaz olur dizler

Ama unutmamalı
Her bitiş bir başlangıç
İçinde bitmişliğin burukluğu olsa da
Başlangıcın sevinci olmalı
Üzülsen de geçmişe
Umutla bakmalı yarına
Hatırlamalı her daim seninle olanları
Sana kısa bir zamanda olsa sahip çıkanları
Yeri geldiğinde anan-baban olanı
Hatırlamalı kendisinden çok seni düşünenleri
Seni evladı sayanları
Derdinde yanında olanları
Sevincinde gururla
Yaşlarla bakan o gözleri

Bana bunları yaşatanlar
İşte hepsi karşımdalar
Sözlerim sizleredir

Uzakta olsak da bizler
Unutmayacağız
Siz ve size dair olan her şeyi
Yaşatacağız yüreğimizde
Sözleriniz, kulağımızda küpe
Sabrınız, coşan kanımıza set
Fikirleriniz, düşüncelerimize ışık
Sevginiz, canımıza yoldaş

Bir merhabayla başladı her şey
Ve şimdi hoşçakal diyoruz sizlere

Her şey gönlünüzce olsun. Hoşçakalın.

- Kancer Ezeroğlu-