24 Ekim 2013 Perşembe

Eski Günler



   Çok uzun zaman önceymiş. Hayat bir başka, hava bir başka, ekmek bir başka, çay bir başkaymış... İnsanlar daha bir başkaymış. O özlenen eski günler varmış o zamanlar. Zaman daha bir yavaşmış orada ve insanlar daha uzun yaşarmış. Ağrı, hastalık nedir bilmezlermiş. Gerçekten bilmezlermiş, kimse ayakta atlattıkları bazı ağrıların hastalık olduğunu kimse söylememiş onlara çünkü. Yaşamak için yaşamıyormuş bu eskiler. Birlik, beraberlik, aile ve sevilenler için yaşanılırmış, kendi için değil. Bilmezlermiş çünkü onlar bencillik ne demek. Aileler gerçek birer aile, birlik ve beraberlikler gerçekmiş. O zamanlar sevmeler de gerçek sevmelermiş. Kolayca söylenemezmiş yürekten geçenler, kolayca sevgi belli edilmezmiş. Sevildi mi tam sevilirmiş... Eskilerde ne varmış, nasılmış hep merak edilir sonraki yeni nesil tarafından. Gerçi şimdiki nesil pek meraklı değil geçmişe, geçmişte olanlara..

   Her şeyin bir kolayı var şimdi. Aklımıza ne gelirse her şeyin kolayını yapmışlar işte. Her şey kolay olunca kolay olmuş sevmeler, birliktelikler, beraberlikler... Kolay olunca elde kıymeti kalmamış. Ne de olsa elde etmek için çaba sarf edilmemiş. Eski zamanlardaki gibi değilmiş. Gözden çıkarması kolay her şeyi, şimdi. Ne bir damla göz yaşına inanan var ne de elinden gerçekten tutana. 

   Biz, eskilerde yaşayanlar yad ederiz arada o zamanları. Müziğimiz belki de alaturkadır sırf bu yüzden. Belki birazda eski gelenekleri devam ettirmek istemeler bundandır. Biz gerçeğin peşinde olanlar, yaşarız o zamanlarda. O eski zamanlarda... Etrafımıza bizim gibi insanları toplarız. Birlikte küçük bir eski dünya kurarız kendimize. Tıpkı eski zamanlardaki gibi gerçekten yaşarız, severiz, seviliriz. Biz eskilerde kalanlar kaybetmeyiz birbirimizi. Gönülden koparak, severek, samimi yaparız, önümüze ne iş çıkarsa. Severiz tıpkı eski günlerdeki gibi. Bizler öyle kolay sevemeyiz. Ama sevdik mi de tam severiz. Öyle kırık bardaktan suyun çabucak aktığı gibi akıp gitmez sevgimiz içimizden. Sırf bu yüzden unutamayız ya zaten eski günleri.. Bir sızı olur yürekte... Sırf bu yüzden ararız saf ve iyilik dolu sevgiyi. 


   

20 Ekim 2013 Pazar

garip

Garip her şey garip
Garip
Yaşanmışlıklar, yaşanıyor ve yaşanacak olanlar
Her şeyin bir ilki olur demişler de
Her şeyin bir garipliği olur dememişler
İlkler her zaman garip değil midir
Bilinmemezlik garipleştirir onları
Gariptir onlar
Hani garip bir çocuk misali
Ne yapacağı ne diyeceği belli olmayan
Ne desen ne yapsan kar etmeyen

Gariplikte öyle bir hal alır ki insan
Ne geri gidersin ne de ileri
İleri gitsen başka dert
Geri gitsen başka
Cesareti olup ileri gideni
Bir heyecan kaplar
Daha önce hiç bilmediği
Görmediği, duymadığı
Bin bir aleme dalar
Bedeniyle ruhuyla
İlerisi karanlıktır 
Belki de aydınlık
Ama bir şey vardır illa
Korkup geri giden de
Hep merak eder
İlerde ne vardı
Aydınlık mı karanlık mı
Ama yenilmiştir o garipliğe
Gariplik alt etmiştir onu
Geri giden garip hissetmez çünkü

Gariplik var her daim
Bilinmezliğin garipliği
Sarar etrafı
Hava misali



6 Ekim 2013 Pazar

Uzaklardasın Şimdi

Uzaklardasın şimdi
Ne dokunabilirim
Ne de görebilirim seni
Anca konuşurum
Sesimin çıktığı kadar
Haykırırcasına
Kelimelerim dokunur
Yüreğin görebilir anca beni

Uzaklardasın şimdi
Ne anlatabilirim derdimi
Ne de ağlayabilirim omzunda
Anca sarılırım hatıralara
Hatırladığım kadar
Bırakmayacakmışcasına
Rüzgar anlatır
Yağmur ağlar benim yerime

Uzaklardasın şimdi
Gidilse gidilemeyen
Aransa bulunamayan

Bakarsan gökyüzüne
Dinlersen rüzgarı
Hissedersen yağmuru
Hatırlarsan hatıraları
Ben yanındayımdır işte

Sana bakıp yine
Dolmuştur gözlerim
İçten içe hıçkırarak
Yazıyorumdur
Doğumunu kutlayan
İyi ki doğdun diyen
En içten dileklerimi

Doğum günün kutlu, mutlu, gönlünce olsun
Canım Buketime ...

2 Ekim 2013 Çarşamba

insana kıssa'dan hisse

    İnsan denen varlık ne garip. Kimisi içten, cana yakın samimi ne derseniz işte kimisi de kinci, patavatsız, kurnaz vs. Tabi hayatta kötülükler olmalı ki iyilikler ortaya çıksın. Ya da şöyle denebilir beyaz en fazla siyahın yanında belli olur (iş yerinde konuşulan felsefik bir muhabbetten çalıntıdır bu cümle). Kim, ne amaçla yanınıza yanaşır, yüzünüze güler bilemezsiniz. Sadece inanmak istersiniz her şeyin amacının iyilik olduğuna. Ama arka planda da düşünmeden edemezsiniz "altından ne çıkacak bakalım" diye. Ben hiç böyle düşünenlerden olmak istemedim. Halen daha bir kötü olayla, sözle karşılaştığımda olaya iyi tarafından bakmaya çalışırım. Bu alışkanlığımı uzun yıllar önce kazandım sanırım. Mecburiyetten.. İnsan vücudu o kadar mükemmel ki kendine zarar vermemek için ne gerekirse onu yapar. İşte artık bana ne yaptıysa olaya, söze kısacası insanların yaptıklarına ilk başta art niyetsiz, iyi niyetli varsayıp karşılık veririm.

   Pozitif insan az gördüm etrafımda. Hani baktığınızda içinizdeki sıkıntılar gider. Bir hayat enerjisi gelir ya bilinmeyen bir yerden. İşte öyle insanlar az kadı bence. Bana da "pozitif birisin. Sen geldin mi sıkıntım bir an da olsa gidiyor. Hep böyle kal." dediler. Bir iki insandan daha duyunca bende mi acaba onlardanım dedim. Oysa içimde kapatılmış bir fincanın dibinde bolca bir telve kalır da için sıkkın denir ya, işte kapkara öyle. Baktım da yazdığım başka yazılara. Çoğu iç karartıcı şeyler, belki de saçma. Ne bileyim.. 

   Bugün fark ettim ki. Yaşamın tadı-tuzu biz ne kadar katarsak o kadar. Bilinmezlikte çok etrafta. Zeka küpündeki gibi mesela. Neyi nasıl çevirsem de şu yüzü tamamlasam. Bilinmiyor yapılacak hamleler. Deneme ve yanılma işi bir nevi. Hayat deneyimlerden ibaret diye bundan dolayı deniliyor sanırım. Ancak bir nevi de bulaşıcı hastalık bence. Bulaşmış hepimize bu illet. Kendini yaşanmaya bağımlı etmiş bizleri. Kimisi de bağlanamamış bir türlü. Sonbaharda yaprakların ağacın dalından düşüp öldüğü gibi o ilk ve son bağını da koparmak istemiş. Bu insanlar anlayamamışlar bence hayatı. Çok ciddiye almışlar çünkü. Tamam yeri geldi mi sinirlenmeyin de demiyorum ama çokta ciddiye almayın her şeyi diyorum. Bunu diyorum da ben de tam yapamıyorum. Mesela çok çabuk yüzüm kızarır benim. Siz de aynı ortamda olsanız bunda utanılacak ne var dersiniz. Ama söylenenleri çok ciddiye alıp ince düşünmekten hep bu kızarmalar. Ne zaman aldırmadın işte o zaman kafan rahat, için rahat. Mutlu ve huzurlu bir yaşam seni bekler. 

    Gülmek çok önemli. Öyle yapmacık değil. Dişin yamuk olsa da hatta ağzında dişin olmasa da güleceksin hem de en içten şekilde. Bir de samimiyet. Neysen o olmalısın. Mesela konuşmak istemediğin birine işim var demek yerine bugün fazla konuşmak istemiyorum diyebilmeli bir insan. Niyet önemli olduktan sonra ters bir cümle olarak algılanmaz bence. Sırf karşıdaki kırılmasın diye en ufak bir şeyde bile kendine set kurmak gereksiz bir uğraş. İçinden geçen gerçek duyguları söylemeden dolambaçlı yollardan birine bir dert anlatmak ne zor bunu en iyi başına gelenler anlar (ama sanırım en iyi kadınlar anlar). Neyse işte anladın sen ne demeye çalıştığımı.

    Bir kitap okumak lazım, ayda bir kez en az. Bak bu da çok önemli. Unutulan duygular yeniden depreşir içinde belki. Bir farklı bakarsın hayata belki de. Ama eskisinden çok daha iyi olursun. Sonra, sonra...Sonra da bir şeyler yap yeteneklerin neyse. Yaz, çiz, boya, çal...ne yapabiliyorsan yap bir tanesini. Bu da sana kendinin farkında olabilmeni sağlar, hatta fark edilmeni.

Yine saçmalamaya başladık ya hadi bakalım. Olacak, olacak her şey zamanla. Tüm güzellikler bizim olacak.
Saygılar...




takke

İnternette gezinirken bir yazı gördüm hoşuma gitti. Yazı da şuydu;

* Konuşmadan önce dinleyin.
* Yazmadan önce düşünün.
* Harcamadan önce kazanın.
* Dua etmeden önce bağışlayın.
* İncitmeden önce hissedin.
* Nefret etmeden önce sevin.
* Vazgeçmeden önce çabalayın.
* Ölmeden önce yaşayın.
Hayat budur. Onu hissedin, onu yaşayın ve ondan hoşnut olun.

~William Shakespeare~

Şimdi bir düşünelim. Hangimiz bu yazılan kuralları harfi harfine yerine getirip hayatta mutlu olabiliyor, ki hayatın mutlu olma kurallarının bu olduğunu varsayalım. Bence bunu tam anlamıyla yapabilen yoktur. Bu nedenle bir hata işlendiyse bunun karşılıklı yapıldığını akıldan çıkarmamak gerekir. Ama her şeyin bir başlangıcı olduğu gibi kötülüklerin ve iyiliklerin de bir başlangıcı vardır. Kötülüğü başlatan karşısındakinden daha kötü, iyiliği başlatan ise daha iyi.

Benim tavırlarımdan hoşlanmayan birini anlarım. Ama bunu dile getirip söylemek yerine gizleyenlerden nefret ederim. Daha ergenlik zamanımızda, herkesin yaptığı gibi, bazı şeylere gülüp geçmek yerine kendimizin haklı gördüğümüz yanlarını bas bas bağırırdık. Karşıdakinin yaptığı hataları görmesi ve düzelmesi için biraz asi bir yol seçerdik. Ama şimdi büyüdük. Söylemek yerine karşı tarafından takkesini önüne koyup düşünüp anlamasını bekler olduk. Acaba böyle dersem ne der ya da böyle yaparsam ne olur diye.Ne benden nefret edenlerin yüzüme gelip söyleyemediklerini isim vermeden değişik mecralarda yazanlar canımı sıkar, ki böyle insanlar genelde psikolojisi bozuk, hatayı devamlı karşıda gören, içten fesat, kıskanç ve kincidirler, ne de söyledikleri o anlamsız sözleri.

Lise de bir fizik hocamın sözünü hiç unutmam. "Ben alınmam arkadaşlar ne derseniz deyin ya da ne düşünürseniz. Ben sinirlerimi üniversitede aldırdım.  " Aynen bu hocam gibi bende sinirlerimi aldırdım. Kimseye kendinizi anlatamazsınız. Siz ne derseniz deyin ya da nasıl davranırsanız davranın o insanın düşüncelerini değiştirmek çok zordur. Ben de bunu deneyimlerimden anladım. Artık uğraşmıyorum.
Seni sen olduğun için sevmeyen, işine gelince yüzüne gülüp ardından içinden kıskanan insan(lar)dan bıktım.

Üstüne alınan(lar) takkeyi önüne alıp düşünedursun, ben yolumdayım arkadaş!







1 Ekim 2013 Salı

Olmayacakmışsın Gibi


Geceler sessiz
Geceler virane her yerde
Bitmez elem
Çıkmaz akıldan bir türlü
Akıllara gelir olmadık yerde
Olmaz düşünceler

Zaman fısıldar yüreklere
Nasıl becerir nasıl yapar
Bilinmez..
Ama yapar işte
Hatırlatır her şeyi bazen
Hüzün çöker en olmadık
En istenmeyen yere
Yüreğin taa ortasına

Yıllar kum misali
Öyle çok ve öyle güzeller
Ama her güzel gibi
Sahiplendirmez kendini
Senin olsun istersin de
Olmaz bir türlü
Yıllara nankör demeli
Yaşatmaz kendini

Akıp giden su misali
Hayat dediğimiz
Kısa, hiç olmamış
Yara, hiç sancısız
Hissettirmez kendini
Sinsi yılan
Çeker içine kuyu misali
Dipsiz, karanlık

Göz görmez
Kulak işitmez
El bilmez teni
Titremez burnun direği
Dillenmez
O tatlı diller
Ve bazen de zehir
Sadece hayaller kalır elde
Bir kuş misali o da
Uçar zamanı gelince

Ne kalır geride?
Virane, bozguna uğramış
Kendini bırakmış
Bir sen ya da bir ben kalır

Bugün canı sıkkın bu adamın
Konuşmaz
Susar
Cenaze uğurlarmış gibi
Oysa susmak için erken der
İçinden paramparça olsa da
Belli etmez
Neye canı sıkkın onu da bilmez ya
Neyse...

Durmak taşın işi
Susmaksa sessizliğin
Peki senin işin ne bu hayatta?
Durmak mı? Susmak mı?
Yoksa her şeye rağmen
Yine de bırakmamak mı ipin ucunu
Bırakmamak ve sıkıca tutmak mı

Şimdi kapat gözlerini
Ve düşle nerede
Nasıl olmak istiyorsan
Derininden bir nefes al sonra
Gözlerinden bir damla düşsün
Ağla
Doğduğun gün gibi
Aksın yanaklarından
İz bıraksın yüreğindekiler misali
Aksın her şey içinden o damlalarla
Aksın köşe de bucakta ne varsa
Aç gözlerini sonra
Hiç olmamış
Olmayacakmışsın gibi...